Hayat bir koşturmaca olsa gerek, oradan oraya sürüklenip gidiyor insan. Herkes bir amacın, hedefin peşinden pervane gibi dönüp duruyor.
Hayat biraz acımasız dersek abartmayız herhalde. Çaresizce hayatını devam ettirmeye çalışanlar... Bazen onların deyişiyle 'Kırmızı kızılcık şerbeti içmeye de mecburuz.' deyişlerini bile duymuşsunuzdur. Herkes böyle değil ama hayatı en güzel şekilde yaşayanlar da var. Ben en çok çocuklara üzülüyorum...
Onlar o kadar masum, saf ve temizler ki içlerinde hep bir kelebek uçuşu vardır. En küçük hediye bile onları mutlu etmeye yeter. Bana sihirli bir sopa verseler en çok çocukları mutlu etmek, onların hayallerini gerçekleştirmek için kullanırım. Çocukluk yılları hep güzel geçsin. Büyüdüklerinde zaten bir takım zorluklarla karşılaşıyorlar. Arkalarına dönüp baktıklarında güzel anılar bırakmalarını, geçmişi güzel bir şekilde hatırlamalarını isterim çünkü hayat her zaman istediğimizi vermiyor. Bu süreç bizleri üzse de diğer yandan da bizi güçlendiriyor diyebiliriz. Hayatı tanımamızı, nasıl mücadele etmemiz gerektiğini gösteriyor. Bu bağlamda bize düşen; daima hayatımızda iyiliği, güzellikleri benimseyip karşılaşacağımız zorlukların üstesinden gelebilmektir.
Sizler 'bu ne tuhaf çocuk' demeyin bana, 'büyümüş de küçülmüş de' demeyin. İşte ben böyleyim, içimde hala bir çocuk, yaşım gibi. Onların yüreği pırıl pırıl, tertemiz, duru. Mutlu olmak, mutlu etmek en büyük dileğim. O güzelim boncuk boncuk, zeytin karası gözlerin hep sevinçten parlaması, gülmesidir en büyük isteğim. Onlar daima farklı bakar hayata o masum bakışlarla...
Ben sizden fazla bir şey istemiyorum, acımanızı da istemiyorum. Sizden yalnızca tek bir şey istiyorum. Çekin o ellerinizi kırmızı gül gibi kokan, mutluluk pervanesinde dönen, o zeytin karası gözlerden...
Çocukların gözünden dünyaya bakılsa üstümüze merhamet yağardı.
YanıtlaSilÇok duygulandım bence çok doğru bir yazı olmuş
YanıtlaSilKaleminize, yüreğinize sağlık.
YanıtlaSil