Bilgeliğin Kabuğu, Sağlığın Hazinesi: Cevizin Gizemli Dünyası
Antalya'nın bereketli topraklarında, asırlık ağaçların dallarında sallanan, sert kabuklarının ardında bir ömür saklayan gizemli bir meyve var: Ceviz. Sadece lezzetli bir atıştırmalık değil, aynı zamanda doğanın bize sunduğu en değerli şifa kaynaklarından biri. O kırılması zor kabuğun altında yatan besin zenginliği, adeta bir hazine sandığı gibi.
Ceviz, sadece bir yemiş olmanın ötesinde, tarih boyunca bilgelik, zeka ve uzun ömürlülükle özdeşleştirilmiştir. Beyne benzeyen şekli, antik çağlardan beri zihinsel faaliyetlerle ilişkilendirilmesine neden olmuştur. Belki de bu yüzden, öğrenciler sınav öncesinde avuç avuç ceviz yer, düşünürler ilham ararken ceviz ağaçlarının gölgesine sığınır.
O sert kabuğun ardındaki oylumlu yapısı, sadece görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda muazzam bir besin deposunu da saklar. Omega-3 yağ asitleri açısından zengin olması, kalp sağlığından beyin fonksiyonlarına kadar pek çok alanda fayda sağlar. Antioksidan içeriği, vücudumuzu serbest radikallerin zararlı etkilerinden korurken, lif oranı sindirim sistemimizi düzenler. Magnezyum, potasyum, çinko gibi değerli mineraller de cabası. Bir avuç ceviz yemek, adeta vücudumuza küçük bir sağlık iksiri sunmaktır.
Antalya'nın yöresel mutfağında da cevizin ayrıcalıklı bir yeri vardır. Tatlılardan tuzlulara, salatalardan mezeler kadar pek çok lezzete kendine has aromasını ve dokusunu katar. Özellikle kış aylarında içimizi ısıtan cevizli tatlılar, geleneksel sofraların vazgeçilmezidir. Kahvaltıda balla karıştırılmış ceviz içi, güne enerjik bir başlangıç yapmanın en lezzetli yollarından biridir.
Ceviz ağaçlarının o heybetli duruşu, yıllara meydan okuyan varlığı da insana huzur verir. Gölgesinde serinlemek, dallarının arasından süzülen güneşi izlemek, doğayla kurulan sessiz bir bağdır adeta. Ceviz hasadı zamanı ise, ailelerin bir araya geldiği, neşeyle dolu bir şenlik havası taşır. Ağaçlardan düşen cevizleri toplamak, kabuklarını ayırmak, kışlık hazırlıklar yapmak... Hepsi bir arada, toprağın bereketiyle kurulan sıcak bir ilişkidir.
Günümüzde modern araştırmalar da cevizin faydalarını destekliyor. Düzenli ceviz tüketiminin, kolesterolü düşürmeye, kan şekerini dengelemeye ve hatta bazı kanser türlerine karşı koruyucu olabileceğine dair umut verici bulgular mevcut. Bilimin ışığında, cevizin sadece geleneksel bir besin değil, aynı zamanda sağlığımız için değerli bir müttefik olduğu da kanıtlanıyor.
Antalya'nın güneşli günlerinde bir ceviz ağacının altında oturup, o sert kabuğun içindeki lezzetli ve faydalı cevizi düşünmek... Doğanın bize sunduğu bu mucizevi besine duyulan hayranlığı bir kat daha artırıyor. Bilgeliğin kabuğu, sağlığın hazinesi... Ceviz, sadece bir yemiş değil, aynı zamanda yaşamın bize sunduğu değerli bir armağandır. Her bir cevizi kırarken, doğanın cömertliğine ve sağlığımızın kıymetine bir kez daha şükretmek gerekir.
Etiketler: ceviz, yemiş, sağlık, besin, omega-3, antioksidan, Antalya, yöresel mutfak, doğa, bilgelik, uzun ömür, ceviz ağacı
KARA VEBA ve GÜMÜŞ
14. yüzyıla geldiğimizde Kara Veba salgını.Avrupa’da yaşayanların %25’ini katlederken.tek etkilenmeyenler Romanlardı.
Sebebi ise Romanların gümüşü enjekte edilebilir hale dönüştürüp, damar yolu ile vücuda vermeleriydi.
Peki, gümüş hangi özelliğinden ötürü insanlar.katledilirken, Romanları vebadan dahi koruyabildi?
Gümüş iyonlarının en önemli özelliği, antibakteriyel olmasıdır ve düşük toksik özelliğe sahip olduğundan dolayı, üzerinde mikroorganizmaların bağışıklık kazanamadıkları ağır bir metaldir.
Bunun yanında gümüş elementi, antibiyotik.özelliği gösterir ve bakteriyel enfeksiyonlarda, yanıklarda, yaralarda, kronik.ülserde kullanımı oldukça faydalıdır.Gümüş elementi kolay reaksiyona.girebilen bir metal olduğundan.dolayı, zehri de hemen belli eder...
Doktorlar gümüşün faydalarını biliyorlar ve hastalarına eğer sağlıklı olmak istiyorlarsa gümüş tabaklarda ve gümüş çatal bıçak kaşık kullanarak yemek yemelerini tavsiye ediyorlardı.
Zehirlenmek istemeyen devlet adamları da genellikle gümüşten imal edilmiş bardak, tabak, çatal vb. eşyaları kullanmaktaydılar.
“Ağzında gümüş kaşıkla doğmak” deyimini ve varlıklı insanlar için kullanıldığını muhtemelen duymuşsunuzdur.
Bu deyimin kökeni, insanların gümüşün iyileştirici etkisini bildiklerinden yeni doğan çocukları koruması için ağzına kaşık koymalarından gelir.
Gümüş bunun yanında, 450 tür bakterinin DNA’sını bozarak yok edebilen tek elementtir.
Vücutta bulunan sağlıklı hücrelerin hızlıca bölünerek çoğalmasını sağlayarak, günümüzde de halen görülen pek çok hastalığın yayılmasını engelleyebilen bir elementten bahsediyoruz.
Peki, ne oldu da gümüş hayatımızdan çıkarıldı? Madem bunca faydası var niçin bir şekilde vücudumuzun bu elementi almasını sağlamıyoruz?
Bu olayın çıkış noktası ta İkinci Dünya Savaşı dönemine kadar gider.
O dönem hastalıkların ve yaraların tedavisi için keşfedilen penisilin, sentetik olarak üretilmeye başlanır.
Ve böylece tıpta patenti alınmış sentetik ilaçlarla, büyük ilaç firmalarını çok zengin eden yeni bir çağ başlar. Bu şirketler patentini almadıkları hiçbir şeyi satamayacaklardır ve tabiatta bulunan maddeler de doğası gereği patentlenemezler(!).
Ve böylelikle içine doğduğumuz sistemin getirisi olarak gümüş bir şekilde hayatlarımızdan çıkarıldı.
Daha doğrusu tam manasıyla çıkarıldı demek yanlış olur, bir şekilde unutmamız ve onun yerine, firmaların ürettiği sentetik penisilini kullanmamız öğütlendi.
1906 senesinde bütün büyük ilaç şirketlerini satın alan John D. Rockefeller koloidal gümüşün ilaç satışlarının önünde engel oluşturacağının farkındaydı.
Bu sebeple Jude Abraham Felxner yardımı ile Amerika’daki tüm tıp fakültelerinde gümüş suyu konusunun işlenmeyeceği ve bu talimata uymayan tüm profesörlerin lisanslarının elinden alınacağını belirtmişti.
İşin ilginç tarafı Rockefeller, ailesinin hiçbir zaman ilaç kullanmasına izin vermedi.
Geçtiğimiz aylarda vefat eden David Rockefeller’in geride bıraktığı mirasa en çok katkı yapan sektörlerden birisi de elbette ilaç sektörü.
Manidar değil mi?
Gümüş elementi, tüm bu anlatılanlardan dolayı olacak ki bir şekilde hayatımızdan çıkarıldı.
Pek çok insan şu an için gümüş elementinin sonsuz faydalarından yararlanamıyor, çünkü bunlar bize ne anlatılıyor ne de kullanmamız konusunda teşvik ediliyor.
Aksine sürekli olarak, sentetik olarak üretilen
ve patentlenmiş (!) ilaçlar satılıyor. Bakalım insanoğlu bu ilaçlara (!) daha ne kadar dayanabilecek…
Son olarak, içerisinde gümüş iyonu barındıran tek besin cevizdir.
Bu bilgilere okuyup, içinize sindiyse eğer tüketmeyi asla unutmamamız gereken en önemli besin CEVİZ’dir.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.